25 Şubat 2011 Cuma

her anına kıskançlıkla baktığım film :)
Tür : Dram / Komedi Yönetmen : Tony Gatlif 
Senaryo : 
Tony Gatlif Görüntü Yönetmeni : Eric Guichard Müzik : Tony Gatlif ,  Rona Hartner Yapım : 1997Romanya / Fransa , 102 dk.




10 Ocak 2011 Pazartesi

amcam oswald :) - - roald dahl



Tanıyanlar bilir: Amcam Oswald, bütün zamanlarını en büyük çapkını, en büyük ahlâksızı, zevk ve çılgınlık düşkünüdür. Tuttuğu günlüklerin yirminci cildinden seçilen ve içinde dünyanın pek çok ünlü kişisinin adının geçtiğini bu bölümde EINSTEIN, Graham BELL, FREUD, PUCCINI, STRAUSS, KUPLING, İSPANYA, İTALYA, YUNAN KRALLARI VB.. isimlerin nasıl baştan çıkarıldıkları anlatılmaktadır. "Kabarcık böceği" ve harkulade güzelliğiyle "Yasmin"  bu maceranın başrolündeler. 

Yazarın en erotik romanıymış arka kapak öyle diyor; ama eğlencesi erotikliğini örtebilecek kadar fazla. Düşünün öyle bir saçmalık ve eğlence ki erotizmi aşıyor. Aslında erotizmi kullanarak sağlıyor bunu; ama öyle dedirtmemek için elinden gelenin fazlasını yapıyor. Dozu ayarlamayı çok iyi biliyor ki kitabı okuyunca göreceksiniz 'kabarcık böceği'ne olan hakimiyeti buna kanıt gösterilebilir. 

Her meselede sınırlarda dolaşıyor kitap, hatta insanı zaman zaman kıskançlıktan delirtiyor. Kahramanın gözü karalığı ve cesareti, müthiş eğlencesi büyülüyor okuyucuyu. Her ayrıntı o kadar iyi yerleşmiş ki itiraz hakkınız baştan elinizden alınmış, sizi sorgulamaya sevk edecek en ufak bir şeyin sonunda kendinizi kahkahalar atarken buluyorsunuz. Alay eder gibi ders veriyor her adımda. Mesela :) Babam bana insanın, bir şeyle ilgilenirse, ne olursa olsun tüm hızıyla ona koşması gerektiğini öğretti. Onu her iki kolundan kucakla, sarıl, sev ve her şeyden çok ona tutkuyla bağlan. Ilık olmak yeterli değil, sıcak olmak da yetmez, olunacak tek şey yakıcı ve sürükleyici olmak (s. 38)
( Can Yayınları / 1991/ Çev.: Zennur Kocataş)


"bu kitabı farketmemi sağlayan talha-can'a :) ve adını bilmediğim o kıza :)"

bir ahlak kuramı - - anges heller

ahlâk muhafazakârlara bırakılmayacak kadar önemlidir !


Bazı insanların vicdanı vardır, içleri acır; sessiz kal(a)mazlar, görmezden gel(e)mezler. Yol ayrımlarında tereddüt etmezler, bir kişilik edinme kaygısı güderler, sürüklenmezler, tavır alırlar. Hayatlarının merkezinde bir tek kendileri yoktur, ötekini içerme bilgisini edinmek için çaba gösterirler, yorulurlar... Uçurumun kenarında yaşarlar...





'Tarihin sonu' ya da 'çıkar kişinin doğasında var; her şey alınıp satılabilir' söylemi 'değer'in yerini 'fiyat'a bırakmasına neden oldu... Artık bir tek 'ben ve sahip olduklarım' var! Oysa hayattaki o karanlık uçuruma gözümüz iliştiğinde elimizi tutacak birilerini arıyor; adalet, eşitlik, özgürlük istiyor; geleceğimiz hakkında söz sahibi olmak, kendimizi gerçekleştirmek istiyoruz. Seçimlerimizin fiyatını değil, bedelini ödüyor, acı çekiyoruz. Peki, insan ötekinin ayağı kaydığında neden elini uzatır? Yol ayrımlarında tercihlerini neye göre yapar? 

Agnes Heller, ahlâkın muhafazakârlara bırakılmayacak kadar önemli olduğu gerekçesiyle kaleme aldığı ve dünyada ilk kez tek cilt olarak Türkçede yayımlanan Bir Ahlâk Kuramı'nda modern hayatların karmaşıklığı ve çeşitliliğine hitap etmeyi başarıyor: Soyutlamaların, belirsiz önermelerin değil, somut hayatların içindeki insanların izini sürüyor. Onun insanları çalışan, seven, acı çeken, bocalayan ve tökezleyen, ama gene de 'doğruyu arayan' kişiler. Yazar, baskıcı ve göreci olmayan bir ahlâk felsefesi üzerinde düşünürken seçimi bireye bırakıyor; ötekinin çağrısını dinleyen, varoluşunun sorumluluğunu üstlenen, boşluğa atlayarak boşluğun bilgisini edinen kişilere... Heller'ın çalışması, kuramı, pratiği ve bireyi ustaca birleştiren kapsamlı ve incelikli bir kılavuz; 'yalan söylemeden otorite olunamayacağına' dikkat çekerek duru bir dille ahlâk felsefesinin ana konularını ele alıyor; Platon, Aristoteles, Kant, Hegel, Nietzsche, Kierkegaard, Marx, Heidegger, Derrida ve daha nice filozofla diyaloga giriyor. Genel Etik'te ahlâkın kendisinin ne olduğu tartışması kuramsal çerçeveyi çiziyor: Duygular, töreler, kurumlar ve aklın ahlâkın kaynağı olma iddiaları sınanırken, toplum içinde adalet, eşitlik, yasalar ve kurumların ahlâki rolüne dair kavrayışlar sunuluyor. 

II. Dünya Savaşı'nda soykırımdan kurtulmuş, sonraları Komünist Parti'den atılarak sürgüne gönderilmiş olan Heller 'güçlünün haklı kılındığı' bir dünyayı anlatsa da, umudunu yitirmemiş... Hatırlayanlar, dinlemeyi umursayanlar ve boşluğa atlamayı düşünenler için...

(Ayrıntı Yayınları / 2006 / Çev.: Abdullah Yılmaz, Ertürk Demirel, Koray Tütüncü)

8 Ocak 2011 Cumartesi

erasmus - - deliliğe övgü


Âlem benim hakkımda ne derse desin, en deliler arasında bile DELİLİĞİN kötü bir ünü olduğunu bilmez değilim, buna rağmen iddia ediyorum, ilahi gücüyle hem Tanrıları hem de insanları neşelendiren tek varlık benim, sadece ben. Bunun en büyük kanıtı, bir konuşma yapmak için şu insan kaynayan kalabalığa adımımı attığım anda, aniden herkesin yüzünün tuhaf ve alışılmadık bir sevinçle ışıldaması, çatık kaşların birdenbire çözülmesi ve neşeli, içten kahkahalarla alkışlanmam; gerçekten etrafımı saran sizlere şöyle bir göz ettığımda Homeros'un nectarla ve biraz da nepenthesle sarhoş olan Tanrılarını görür gibi olurum, oysa az önce hepiniz sanki Trophonius'un mağarasından yeni çıkmış gibi kederliydiniz ve dalgın dalgın oturuyordunuz (s. 41 / Çve.: Çiğdem Dürüşken / Kabalcı-2009).

Erasmus bu kitabı dostu Thomas More'u eğlendirmek için bir yolculuk sırasında yazmış, hem de bir haftada :)

lautreamont / maldoror'un şarkıları


Tanrı'dan dilerim ki, yüreklenen ve okuduğu kitap gibi geçici olarak canavarlaşan okur, bu kasvetli ve zehirli sayfaların ıssız bataklıklarında sarp ve yabanıl yolunu şaşırmadan bulur; çünkü kesin bir mantık ve en azından kuşkusuna denk bir ruhsal gerilimle başlamazsa okumasına, bu kitabın saçtığı kokular tıpkı şekerin suyu içmesi gibi emecektir ruhunu. Bundan sonraki sayfaları her önüne gelenin okuması hiç de hayırlı olmaz; ancak pek az insan tadına varabilir, başını belaya sokmadan, bu acı meyvenin (s. 33). 

kitap böyle başlıyor, esas duruşa geçiriyor önce. sonra;

İmgelerin yarattığı ya da kendi sahip oldukları, soylu duygular sayesinde insanların övgülerini kazanmak için yazar kimileri. Ben, kan dökücülüğün tadını betimlemek için kullanıyorum dehâmı! Gelip geçici, yapay zevkler için değil; ama insanla başlamış, insanla sona erecek olanlar için (s. 35).

sonra sonra sonra.. okumaya devam ettim ve fakat bir cocuk yürümeyi öğrenirken nasıl yerlerde süründüyse, emekleyene, yürüyene kadar devam ettim. sonunda yürümekten yorulmuştum. oturacak bir yer buldum..